uysallar dizi inceleme

Uysallar Dizisi İncelemesi: Biz Burada Bir Şirketiz

Dizi/Yaratıcı Psikoloji

Merhaba sevgili okur. Sisi hava kirliliği ilan ederek ülkenin bütünlüğüne saldıran bilim insanları, size de merhaba. Hiçbir şey yapmayıp her şeyden şikayet eden Oktay Uysal… Sana da merhaba! Gizli saklı iş yapmaktan sır küpüne dönen Uysallar size de merhaba. Selamlamamız bittiğine göre yazıya başlayabiliriz. Eğer henüz izlemediyseniz Uysallar dizisi fragmanı için buraya tıklayabilirsiniz.

Şimdi sizi şu basit sorudan kurtarayım:

Uysallar Dizisi Konusu Nedir?

Uysallar Dizisi Netflix platformunda geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Şahsiyet dizisinden bilenler bilir. Onur Saylak ve Hakan Günday yan yana geldi mi nefesler kesilir. Onur Saylak ve Hakan Günday imzaları taşıyan bu saygıya değer dizi Uysallar da iki çocuk babası bir mimar olan Oktay Uysal’ı ve Uysallar ailesini anlatıyor. Oktay, hayattan zevk alamayan, yalnız olduğunu düşünen, eşiyle paylaşımda bulunamayan ve prangalarına mahkum kırklı yaşlarda bir adam. İşin kötüsü eşi Nil de kendisinin yapayalnız olduğunu düşünüyor. Bir gün Oktay hayatında ilk kez panik atak geçirdiğinde kendisi için bir şey yapmaya karar veriyor. Punkçı ruhunu geri kazanmaya… Tabii Uysallar durur mu?! Hepsinin eş zamanlı olarak kendi hayatında yaşadığı krizlere ve yanlış çözümlere eşlik etmeye ve sinirden saç baş yolmaya burada başlıyoruz. İzlemek isteyenlere tavsiyemdir, yanınıza melisa çayı falan alın. Bu arada ek bilgi, Uysallar dizisi imdb puanı 7.3

Uysallar Dizi Oyuncuları ve Mest Oluş

Öncelikle İki Aile’den sonra uzun süre tatlı ve yaramaz çocuğun oynatıldığı Öner Erkan’ı (Oktay Uysal) punkçı baba yapmayı akıl eden herkese teşekkür ederim. Yılgın, bıkkın, bastırılmış duyguları olan bir baba rolü için ne kadar da iyi bir yüzmüş değil mi. Bir Başkadır dizisinde serebral palsili bir genci oynadıktan sonra Öner Erkan’ın daha da parlayacağını tahmin ediyordum. İçimde hep; psikopat, çete üyesi (Çukur değil), depresif ya da komik olmayan herhangi bir karakteri oynaması için bir umut vardı. Bu umutlu bekleyişim Uysallar sayesinde son buldu ve huzura kavuştum.

Haluk Bilginer (Berhudar) ve Uğur Yücel (Olcay Uysal) yine bildiğimiz gibi. Muhteşem ve ötesi. Ama Songül Öden’in (Nil Uysal) tiyatro oyunculuğunu konuşturduğu o sinir krizi sahneleri yok mu… İşte o anlarda bir yakınlaştık Songül Hanımla. Hakan Günday ve Onur Saylak severek takip ettiğim sanatçılar. Hakan Günday’ın kalemi beni pek açmaz. Psikologların işi dert tasa zaten, derim kendi kendime okumaktan kaçarım. Ama senaryoları için aynı hisse sahip değilim ki Uysallar bir oturuşta o yüzden izlendi. Müzikler, simetrik çekim, sükûnetin içindeki çığlıklar muazzam birer sanat eseriydi. Diyalogların birbirini tamamlar şekilde gidişi de Uysallar dizisi fanı olma sebeplerim arasında. Gelin biraz da karakter yapılanmalarına bakalım. Dikkat, spoiler! 

Karakter İncelemesi: Oktay Uysal ve Savunma Mekanizması

Oktay Uysal hayatı boyunca kendini babasına ve annesine bir yük gibi hissetmiş, babasının gazabından korunmak için gizli saklı işler yapmayı öğrenmiş bir karakter. Twitter yazımdan da bileceğiniz üzere öğrenilmiş şeyler çok zor söner. Eşi Nil Uysal ile aşk evliliği yapmış ve Uysallar için ilk adım atılmış. Ancak sorumluluklar, krediler, kapitalist sistemin belirlediği hedefler için koşmalar derken kendini bir çarkın içinde bulmuş. Daha çok yemek için daha çok koşan bir fare gibi. Daha, daha!

Uysallar Dizisi Oktay Karakteri
Uysallar Dizisi Oktay Karakteri

Uysallar ‘ın babası Oktay, savunma mekanizması olarak bastırma yöntemini kullanıyor. Bir şeye mi heveslendi, yok sayıyor. Bir şeye mi kızdı, tepki vermiyor. Hep diş sıkıyor dudak ısırıyor. Ama sizler de bilirsiniz ki sevgili okur, ilkel savunma mekanizmaları pek de işlevsel değildir. Uysallar dizisinde de bunun net bir örneğini Oktay ile görüyoruz. Oktay Uysal özgürlük isteğini, fikirlerini, hislerini o kadar çok bastırıyor ki vücudu artık bunu kaldıramıyor. Freud vakalarından hepimiz hatırlarız. Bastırma savunma mekanizması nedeniyle kolunu oynatamayan da vardır, istemediği soru gelince bayılan da. Mesela Bir Başkadır Meryem de şehvet duygusunu hissetmeyi kendine yasaklamıştı. Bu da bastırma ve dönüştürme için bir örnek. Sonucu ise histrionik bayılma.

Uysallar Dizisi ‘nin Babası ve Panik Atak

Oktay Uysal, Uysallar Ailesi içinde o kadar yalnız hissediyor ve iş yerinde öyle bir kapan kısılıyor ki bastırma artık işe yaramıyor. Yerini dönüştürmeye bırakıyor. Böylece Oktay Uysal ‘ın vücudu beklemediği bir tepki veriyor ve panik atak yaşıyor. Aslında bu atağa edebi bir dille şöyle de bakabiliriz… Oktay hem Uysallar Ailesinde hem de hayatının her alanında o kadar yaşamıyor ki vücudu ölümü hatırlatma gereksinimi duyuyor. Ancak bu betimlemenin bilimsel bir yanı olmadığını eklemeden geçemiyor psikolog yanım. Ben de böyle bir bireyim ne yapalım.

Oktay baba rolünde de pek başarılı değil. Dışarıdan gayet normal görünen Uysallar Ailesi ne kadar değişikse ve dağınıksa Oktay da baba rolünde bir o kadar dağınık aslında. Oğlu Ege’nin hediyesini günlerce açmıyor. Baba rolünde de “yaşamak” yerine rol yapıyor ve yalan söylüyor. Kızı Ece’nin öfke nöbetinin altındaki sebebi görmeye çalışmıyor da “kızım delirme ya” diyor. Bilin bakalım bu tavırlar kime benziyor. Doğru cevap! Kendi babası Olcay Uysal’a elbette.

Öğrenilen Babalık Rolü ve Uysallar

Oktay, kendi babası Olcay’dan doğru düzgün bir sevgi görmeden büyüyor. Saygı zaten yok. James Marcia’nın Kimlik Gelişimi Kuramı’na bakarsanız Oktay’ın tam bir ipotekli kimlik prototipi olduğunu görürsünüz. Oku demişler okumuş. Poster asmış odasına, çöpe atmışlar sesini çıkaramamış. Aslında tam bir uysala dönüşmüş. Babasında baba figürü olarak gördüğü tek şey “para bırakmak” olduğu için, yalnızlığından ve evden işi bahane ederek kaçmış. Babalığının görevlerini tam olarak yerine getiremeyip eksik hissedince de para ile üstünü örtmüş. Öyle bir hal almış ki bu yanlış babalık örneği, rolünü kötü üstlendiği tek yer Uysallar olmamış. Hatırlarsanız Deniz, Anakara’da Oktay’a şöyle söylüyor: Sen hiç burada değildin ki Oktay hep para bırakıp gittin.İşgal evinde üstlendiği baba rolünde de Oktay tüm açıklarını para ile kapatmaya çalışıyor. Yukarıda söylemiştim, tekrar edeyim. Öğrenilmiş şeyler çok zor söner.

Uysallar ‘ın Derdi Neydi? : Ece, Ege ve Nil

En kolayı Ece Uysal olacak. Ece’den başlayalım. Ece Uysal küçük bir kız çocuğu ancak sonradan öğrendiğimiz üzere abisinin ona “hızlı büyümesi” için anlattığı olumsuz yaşam olayları ve toplumsal gerçekler nedeniyle duygusal çalkantılar yaşıyor. Bilişsel gelişim olarak henüz soyut işlemler dönemini tamamlamamış çocuklar için biz yetişkinlerin “alışkın olduğu ve kanıksadığı” durumlar ağır travmatik etkiler yaratabilir. Biraz da duyarlı bir yapısı varsa ki Ece öyle, yıkım etkisi yaratır. Sokakta kağıt toplayan çocukların “aç kaldığı” için kağıt topladığı düşüncesini (gerçeğini) bir çocuğa anlatmak nereden baksanız duygusal istismar. Bunu idrak edecek yaşa geldiğinde çocuklar zaten kendisi sorar ya da yaşına uygun açıklamalar vermek gerekir.

Ege Uysal : Kimlik Kazanımına Karşı Kimlik Karmaşası

Ege Uysal, kimlik krizi yaşayan ve bu kriz evde kimse tarafından görülmediği için yaklaşık iki senedir kronik olarak bocalayan bir çocuk. Uysallar üyesi olan herkesin muzdarip olduğu yalnızlık ve sessiz çığlık Ege Uysal’a da sirayet etmiş durumda. Ancak o da babasının izinden gidiyor ve ilkel bir savunma mekanizması olan bastırmayı kullanıyor. Bu sayede sınava yetişememe hususunda kendi suçunu yok sayıyor ve sınav görevlisini suçlayabiliyor. Sonrası saç baş yoldurtan türden bir karmaşa zaten. Sosyal hizmet uzmanı Seher’i biraz daha yakından tanısaydık aşırı verici ve koruyucu tavrının altında hangi olumsuz yaşam deneyiminin yattığını öğrenebilirdik. Ancak fırsatımız olmadı.

Nil Uysal : Beden Dismorfik Bozukluğu İçin İlk Adımlar

Öncelikle şunu söyleyelim. Nil Uysal Beden Dismorfik Bozukluğu’na sahip değil. ancak karakterin devamında bu patoloji hayli olası. Nil evliliğinde yalnızlaştığını ve eşiyle uzaklaştıklarını fark eden bir kadın. Kendi deyimiyle 17 yılını bu evliliğe ve çocuklarına adıyor ancak karşılığında bir sohbet bile alamıyor. Uysallar Ailesi’nde git gide yalnızlaşan Nil Uysal iş aramaya karar veriyor. Ancak deneyimsiz geçen 17 sene ve plazaların “genç ve güzel” kriteri yoluna taş koyuyor. Evliliğinde ve anneliğinde mutsuz, bir şeylere geç kalmış, emekleri boşa gitmiş hisseden bir kadın Nil. Çareyi ise geçen zamanı ve boşa giden emeğini telafi edebilmek için “gençleşmekte” buluyor.

Bu girişim başlangıçta iş bulabilmek için yapılmış gibi görünse de botoksun asıl amacının kırışıklık gidermek olmadığını çok geçmeden anlıyoruz. Asıl amaç özgürleşmek, başka bir hayat ihtimalini denemek, gençleşmek ama boşa giden emekleri unutarak gençleşmek. Nil yüzünü, hayatının bir telafisini yaratmaya çalışır gibi gençleştiriyor. Biraz çizgi çıkınca da öfke patlamaları ve kaygı sahneleri baş gösteriyor. Uysallar içinde alamadığı ilgi ve sevgiyi Suat’tan almaya başlamış olmasına rağmen ufacık bir kırışıklığın geri gelmesi onu çılgına çeviriyor. Başarısızlık hissi, boşa giden yıllar, doğum tarihi de geri geliyor. Yüzüne aynada dakikalarca bakması, doktorun kapısına dayanması… Bizim göremediğimiz bir çizgi için daha önce çektiği tüm çileyi tekrar çekmeye karar vermesi. Birkaç adım ötesinin Beden Dismorfik Bozukluğu olduğuna alamet aslında.

Ortaya Karışık Uysallar Dizisi Kapanışı

Otoriter Ebeveynlik ve Uysal Yetiştirmek

Şimdi size benim dikkatimi çeken bazı detaylardan ve kendi sloganlarımdan bahsedeceğim. Sonra da yazıyı sonlandıracağız. Ancak ağırlıklı olarak çocuk çalışan bir psikolog olarak şunu da belirtmek istiyorum: Otorite güzel bir şey değildir. Olcay Uysal tamamen otoriter bir ebeveynlik tutumuyla yetiştirmiş Oktay’ı. Oktay da her önüne gelen boyun eğen, elin adamı gelip anahtarını istediğinde veren, patronu kovmakla tehdit ettiğinde ufacık bir tepki bile gösteremeyen biri haline gelmiş. Girişimcilik yok utanç var. Kimlik yok karmaşa var, kim olduğunu bilmemek var. Bu kısımda belki Erikson okumak da isteyebilirsiniz. Ancak ben ebeveynlik tutumlarını okumanızı tavsiye ederim. Her istediğinizi kabul eden bir çocuğunuz olması sizi iyi anne-baba yapmıyor sevgili dostlar. Çocuğunuzu tahakküme boyun eğen bir uysal yapıyor. Bırakın arada itiraz etsin. İtiraz etmeyi de öğrensin, reddetmeyi de.

Yıkım Videosu 

Oktay Uysal’ın Uysallar dizisi boyunca hemen her bölümde bina yıkım videosu izlediğini gördük. Bununla ilgili birkaç fikrim var. Birincisi; Uysallar dizisi tema itibariyle özgürleşme çabasını anlattığı için, uzun emeklerle yapılmış bir binanın yıkımına sık sık yer verilmesi, her şeyin bir anda yerle bir olabileceğini ve özgür kılınabileceğini hatırlatmak amacı taşıyordu.

İkincisi Oktay’ın kimliği ile ilgili. Oktay bir mimardı ve yıkmaktan değil inşa etmekten sorumluydu. Yıkım videolarında bu kadar keyif alması bence gerçek hayatta göstermediği başkaldırının bir sembolüydü. Yapmaktan çok yıkmaktan zevk alıyordu ve bunu yıkım videoları sayesinde zararsız bir şekilde sergiliyordu. Kendi kimliğine saldırıyor aslında sembolik olarak kendisini de yıkıyordu. Bundan da haz alıyordu.

Bir diğer fikrim de yıkım videoları çoğu insan için (ben dahil) keyif verici ve rahatlatıcı olduğu için Uysallar senaryosuna dahil edildiği yönünde. Diziyi izlerken yeri geldi dişimizi sıktık yeri geldi yumruğumuzu. Söylenmemiş sözlere karakterler kadar biz de içerledik ve gerildik. Bu gerilimin bir katarsisi olmasın mı? Bence yıkım videoları sadece biz rahatlayalım diye bile konmuş olabilir.

Berhudar ve Arı Vızıltısı

Berhudar Bey’e derinlemesine bakamadık çünkü yazı yine çok uzadı. Ama izlerken eşime Berhudar’ın bazı konuşmalarına arı vızıltısının eşlik ettiğini söylemiştim ve bunun palavrayla ilgisi olabilir demiştim. Nitekim bir süre sonra bir soruşturma olmadığını da gördük. Bu ilk öğrendiğimiz dümenlerden biriydi hatta. Arı yerine sinek de olabilir bu arada. Çağrışım pek değişmiyor.

Uysallar Dizisi Berhudar Karakteri
Uysallar Dizisi Berhudar Karakteri

Soruşturma hakkında Berhudar Bey, Uysallar’ın babası Oktay’a detay verirken hep bir vızıldama vardı. Vızıldamak halk dilinde sıklıkla yok yere şikayet etmeyle, durmadan homurdanmayla denk şekilde cümle içinde kullanılır. Hatta boş konuşan biri için “sinek mı vızıldıyor” da deriz çocuksu bir tavırla. Bence fondaki bu ses bize Berhudar Bey’in bol keseden salladığını anlatmak istemişti. Berhudar Bey’in sözde iş aşkı için de Kin Hubbard’ın şu sözünü yazalım: Bir arı hiçbir zaman daha yavaş vızıldayamayacağı için göründüğü kadar meşgul değildir.

Uysallar Dizisi Posteri

İstanbul’da olanlar metrolarda, billboardlarda Uysallar posterlerini görmüştür. Karakterin üzerinde bir kesik ya da sayfa yırtılmış gibi bir alan var. Buradan da fosforlu renklerle betimlenmiş deri desenleri görünüyor. Vahşi hayvanların derileri. Zebra, leopar, çita… Posterlerin bilerek böyle hazırlanmasında elbet bir alt metin var. Benim fikrim; birkaç çizik ya da tek bir yara ya da tek bir açıkla hepimizin vahşi yönünü ortaya çıkarabileceğine olan atıfla ilgili. Uysallar posterleri bence bize içimizdeki vahşi hayvanı hatırlatmak istiyor. Özgür, dürtüsel, bilinçsiz, yarınsız, anı yaşayan… Uysallar ‘ın aslında hiçbirinin göründüğü gibi uysal olmadığını anlatıyor. Vahşilikleri yalnızca yaralandıkça çıkıyor.

Dipnot Fikirlerle Uysallar

  • Kısa bir slogan: Uysallar ‘daki en aklı başında insan Fevzi’dir. Aksini iddia edeni argümanlarıyla yorumlara beklerim.
  • Mert’in paranoyası apolitik addedilen “eğlence odaklı” insanları temsil ediyor olabilir. Korku kalıcı değişimlere sebep olmasa da çoğu davranışın şekillenmesi için yeterlidir. Ve hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir.
  • Özgürleşme isteğiyle boğuşmakta olan Oktay Uysal ‘ın çalıştığı mimarlık şirketinin hapishane işine girmesi ciddi bir kıskacın içinde olduğunu hatırlatma görevi görmüş olabilir. Zira bu sırada ikinci panik atağını geçirdi.
  • Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisini bilirsiniz. Önce fizyolojik ihtiyaçlar sonra güvenlik sonra ait olma. Peşinden saygınlık ve son olarak kendini gerçekleştirme. Kendini gerçekleştirmeye en yakın isim bence Moloz’du. Yaşı da oldukça genç. Burada temel ihtiyaçların “doyumcu bir yaklaşımla” karşılanmasının gerekli olmadığını da görmüş oluyoruz. Aslolan yeterli olana ulaşmak ve kendisi üzerine düşünebilmek. Moloz, “özkaynakları ile yetebilir hale gelmek insanı huzura kavuşturuyor” der gibi bir karakter.

Bir yazının daha sonuna geldik ey kaos sevdalıları (ben hariç ben düzen severim). Gönül isterdi ki Berhudar Bey, Seher, Suat, Yağmur ve niceleri hakkında konuşmaya devam edelim. Ama biliyorsunuz ki bir gün yazılar biter hatıralar kalır. Kimi seversen sev… Şakaaaa! Adios my friend.

  1. Bayıldım doğrusu. Kaleminize sağlık. Film analizlerini oldum olası severim. Sizin analiziniz aynı zamanda ufuk açıcı olmuş. Kutluyor ve teşekkür ediyorum.

  2. Merhaba Selin hanım.Öncelikle paylaşımınız için teşekkürler,başlıca karakterleri analiz etmişsiniz.Ancak dizide asıl kafa karıştırıcı olan karakterlerin teker teker ne anlattığından ziyade kişisel olayların birbiriyle olan bağlantısı.Karakterler arasında iletişim minimalken olaylar arasında girift bir senaryo yazılmış.Buna sahneler arasındaki geçişle-zaman zaman birinin sorusunu tamamen başka bir olayın içindeki başka insanın tamamlamasıyla-anlamlı bir vurgu yapılmış.Son olarak ise birbirinden farklı olaylar yaşayan aile bireylerinin hepsini bir hücreye hapsederek ya itiraf ya iç huzursuzluk seçenekleriyle bitirmiş yazar.Üstelik hapisaneyi inşa eden baba ve onları oraya kilitleyense başka bir baba.Bunların hepsi ayrı ayrı anlamlı noktalar gibi.Bir psikolog gözüyle bu noktalarda yorumlarınızı dinlemek isterdim.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

*