bir başkadır dizi incelemesi

Bir Başkadır Dizisi

Dizi/Klinik Psikoloji/Terapi/Terapist/Toplumsal/Yaratıcı Psikoloji

Aslında hepimiz Meryem’i, daha diziyi izlemeden tanıyorduk. “Lafı eviriyon çeviriyon çaktırmadan istediğin yere getiriyon” cümlesi sosyal medyada uzun zaman önce viral olmuştu. Bir Başkadır dizisi ise Netflix’te yayınlandığı ikinci gün viral oldu. Çok konuşulacak bir dizi olduğunu ilk sahneyle bile gösteriyordu zaten.

Yazının başlığı ” Bir Başkadır Dizisi ” çünkü spesifik bir konuda değil diziye dair aklıma gelen her konuda konuşmayı planlıyorum. Dikkat dikkat! Bu yazı bolca öznel yargı ve spoiler içerir. Eğer siz de dizi hakkında görüşlerinizi belirtmek isterseniz Psikoloji Arşiv mail grubuna katılıp düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Hadi başlayalım!

Bir Başkadır Gerçekten ” Bir Başka ” mı?

Dizinin temel konusu terapi dersek yanlış olur bence. Bir Başkadır konusu insan olan bir dizi. Psikoloji bilgileri yer alıyor mu? Hem de fazlasıyla. Bunlara daha sonra değineceğiz. Ancak genellikle tercih edilen terapi sahnelerinin yani totale yapılan işlerin dışında bir tarzı var. Bir kere gerçekliği yüksek.

Meryem’in ilk seans suskunluğu, zamanla açılması, psikiyatristin Meryem’i seansa almaya devam ettikçe daha çok zorlanması çok gerçekti mesela. Süpervizyon sahneleri, kendi problemleriyle doğru biçimde baş edemeyen terapist örnekleri, her ailenin kapısını gerçekten açınca gördüğümüz travmalar ya da üzeri örtülmüş gerçekler… Çatışmalar, uyumsuzluklar, kader ya da şans ile açıklanamayacak sosyal çıkmazlar… Toplumsal gerçekliğimize ve kolektif bilince yapılan hem açık hem örtük vurgu… Bence çok daha gerçek bir dizi yapıyor Bir Başkadır ‘ı.

bir başkadır dizisi nedir
Meryem – Bir Başkadır

Terapistlerin kendi hayatlarındaki ya da içlerindeki çatışmaları çözmeye çalışırken yaşadığı zorlanışları çok güzel işlenmiş ve iyi ki de işlenmiş. Terapiste yapılan bu insan vurgusu toplumsal açıdan çok kıymetli. Sahip olduğumuz sosyal kodların, kalıpyargıların üzerine gitmezsek bunlarla çok daha acı verici biçimde karşılaşacağımız çok güzel işlenmiş. “Terapist neden önce kendi terapi sürecinden geçmelidir?” sorusunun cevabı olan sahneler izledim Peri sayesinde. İnsan neden insan olduğu için değerlidir? Çünkü Meryem’in, Hoca’nın, Gülbin’in evine her girdiğimizde aslında herkesin ne kadar çetin bir yolu yürümeye çalıştığını gördük.

Her şeyden önemlisi; seyirciyi ajite edip ağlatmak için roman gibi komple verilen flashbackler değil, belli belirsiz görünen anılar izledik. Ruhiye irkilince travma gününü göstermedi yönetmen. Titremesini, kendine zarar vermesini gösterdi. Yıkıcı, travmatik olayları olduğu gibi anlatan değil, bu olayların insan üzerindeki sonuçları ile bizi yüzleştiren bir kamerayı izledik. Bu yüzden Bir Başkadır dizisi benim için gerçekten bir başka oldu.

Bir Başkadır ve Psikopatoloji

Hikayenin baş kahramanı -hazır cevap olduğu için ayrıca sevdiğim- Meryem bir psikiyatriste gidiyor. Sebebi de psikosomatik bir durum. Dizide iki psikiyatrist, bolca aile içi ve toplumsal çatışma, belli belirsiz bir kimlik karmaşası, Jung sevdası, birkaç psikopatolojik tanı görüyoruz. Bu kadar çok başlık diziyi haliyle biraz da psikoloji dizisi yapıyor. Hilmi’nin Jung alıntıları bir yana dursun biraz psikopatolojilerden bahsedelim.

Meryem ‘in Tanısı

Meryem; bastırdığı duyguların bedenini ele geçirmesi sonucu farkında olmadan konversiyon bozukluğu ile savaşıyor. Konversiyon bozukluğu, kişinin baş edemediği bir stresör, üzüntü ya da utanç kaynağı sonucu bayılma, felç, duyu kaybı yaşama gibi durumlarla karakterize ediliyor. Bu psikosomatik tepkiler sayesinde kişinin dışavurum yaşadığı düşünülürse Meryem’in sözel dışavurumu ile bayılmaların bitmesi de anlam kazanıyor. Doktor Peri Hanım “histerionik konversiyon” tabirini de Meryem için süpervizyonda kullanıyor.

Ruhiye ‘nin Tanısı

Ruhiye devamlı olarak kendine zarar verme davranışları gösteriyor. Bu davranışlar Yasin’in negatif tepkileriyle artıyor. Çok uzun süre uyuma, yapması gereken işleri yapma isteği gösterememe ve yapamama, tepkisizlik ve sık sık ağlama arasında gidip gelen bir duygusal çizgiye de sahip. Genellikle konuşma devam ettirmekte, başladığı cümleyi bitirmekte dahi güçlük çekiyor.

Tüm bunlar ise son iki yıldır şiddetini artırarak devam etmiş. Bu belirtiler; Majör Depresif Bozukluğu işaret ediyor. Ruhiye aslında terapi ve psikofarmakolojik tedavi ile desteklenmesi gereken bir durumda. Ancak her travma gibi kara kutuya dönüşmüş o olayı biraz kurcaladığında ve az da olsa kendini geçmişine açtığında hızlı bir şekilde yaşama motivasyonu kazanıyor.

Küçük İsmail’i atlamayalım…

İsmail; Yasin ve Ruhiye’nin oğlu. Konuşmuyor ancak bu durum; gelişimsel gerilik, otizm gibi bir sebepten değil. Yüksek ihtimalle annenin duygudurum olarak kötü bir durumda olması ve bu sürenin de en az iki yıl olması İsmail’in mutizminin sebebi. Zaten mutizm sebepleri arasında ailede yer alan psikolojik rahatsızlıklar da var.

Mutizm; suskunluk, konuşmama olarak açıklanabilir. Seçici (selektif) veya tümden (total) olarak ortaya çıkabiliyor. İsmail için tümden mutizm dememiz gerekiyor. Çünkü konuştuğu başka kişi ya da kişiler, mekanlar yok. Her yerde ve herkese karşı suskun.

Kolektif Bilinç ve Bir Başkadır Dizisi

Hilmi, Meryem’e gönlü düşen 24 güzergahı sorumlusu (şaka) bir Jung hayranı. Analitik Kuram’dan sıklıkla bahsediyor. Benlik, kolektif bilinç gibi konuları kahvede konuştuğu kadar Meryem’e de anlatmaya çalışıyor. Meryem’in de ilgisini çektiğini ise Doktor Peri Hanım’a Jung’u sorunca anlıyoruz. Peki dizide kolektif bilinç sadece Hilmi’nin repliklerinde mi var? Hayır.

Diziyi hem yazan hem de yöneten Berkun Oya kolektif bilinç içinde kolektif bilinç sunmuş gibi geldi bana. Bunu biraz açalım ama önce kolektif bilinci tanımlayalım. Kolektif bilinç ya da kolektif bilinçaltı kişinin bireysel yaşamını, zihnini ve hissiyatını aşan, kültürel, toplumsal, zümresel olarak ortaya çıkan ortak fikir ve duygular bütünüdür. Toplumsal bir travma da olabilir bu, toplumsal bir heyecan da.

Şöyle bir örnek verelim. Mesela Every Way That I Can ile kazandığımız birincilik o gün Eurovision’u ve Sertab Erener’i izlemiş kişileri çok heyecanlandırır, mesela beni. Ancak o gün o birinciliği yaşamamış kişiler de Youtube’da videoyu izlerken gururlanma ve heyecan hissedebiliyor. Mesela “atıl kurt” hepimiz için iyi kötü bir şeyler çağrıştırıyor. Çünkü kiminin çocukluğu kiminin gençliği Tarkan ile geçti. Milli Bayramlarda, 10 Kasım’da gözlerimizin dolması da öğrenmeyle değil kolektif bilinç ile ilgilidir bence.

Peki Bir Başkadır dizisinde kolektif bilinç nasıl işlenmiş?

Berkun Oya, her zaman Bir Başkadır dizisinde olan filtre ve renk tonlarını kullanan bir yönetmen değil. Amerikan çekim falan demişler ama ben o kadar teknik giremem konuya, bilmiyorum. Masum dizisini de onun çektiğini düşünürsek, Masum’da kontrastı yüksek bir fotoğrafı tercih ettiğini görebiliriz. Bu dizide ise çekim açıları, kameranın oyuncuyu kadraja alma biçimi, cadde kalabalığı ve kalabalığın içinden başrole yavaş yavaş odaklanma, renk tonları, gerçek hayata yakın bir dış çekim yapma ve renkleri de biraz soluk gösterme gibi pek çok görsel detay var. Bunların tamamı bana Yeşilçam sahnelerini hatırlattı.

Peki müzikler?

Seçilen şarkılara gelirsek… Bir Başkadır dizisi ya piyanist şantörlerin en sevileni Ferdi Özbeğen şarkısıyla tüm ülkeyi kalbinden vurmaya niyetleniyor ya da Yeşilçam filmlerinde sıkça duyduğumuz fon müzikleriyle. Her bölümün sonundaki müzik kısmına ya da Bir Başkadır Dizisi Müzik listesine bakarsanız 70li yıllarda halka mal olmuş, herkesin sevgisini kazanmış pek çok sanatçı görürsünüz. Melih Kibar, Cahit Berkay, Ferdi Özbeğen, Yeşilçam filmlerinde fon müziği olarak bizim coğrafyamız için de ölümsüzleşmiş yabancı şarkılar…

Bu iki detay da tamamen kolektif bilincimizi hedef alıyordu diye düşünüyorum. Ferdi Özbeğen’in şarkılarını sadece beğendiğimiz için mi dinliyoruz sizce? Yeşilçam şarkılarını duyan ve Türkiye’de yaşayan hemen herkesin kalbi pamuk gibi olmaz mı? Bu beğeniler, pamuk gibi olmalar, en neşeli anlarda bile duysak bizi acılara gark eden Hababam Sınıfı müziği bize kalıtımsal olarak aktarılmış bir hissiyatın, kültürün ürünü değil midir sizce? Ki bu şarkı bir Melih Kibar bestesidir. Peki ya Selvi Boylum Al Yazmalım için Cahit Berkay’ın yaptığı beste… Bu eser için link koymuyorum, aklından kendi kendine çalmaya başlayanlar olmuştur nasılsa 🙂

Demem o ki ben Bir Başkadır ‘da kültürel kodların, kolektif bilincin; ince ince, Meryem’in sevdiği iğne oyaları gibi işlendiğini düşünüyorum. Vakti zamanında Çağan Irmak da toplumu pek çok kez kolektif bilinçten yakalamıştı. Issız Adam filminin 45’likleri, Babam ve Oğlum’un askeri darbeyle gelen acıları, yaraları… Bir projeyi kalıcı kılmak biraz da kolektif bilince pas atmakla ilgili sanırım.

Bir Başkadır dizisi için pek çok övgü okudum. Özellikle Berkun Oya ve Öykü Karayel’e gidiyor çoğu güzel söz. Ama müziklere olan övgü de hayli fazla. Ben Fatih Artman ve Funda Eryiğit’e de sevgilerimi sunmak istiyorum. Yazı bitti ama yeni yazılarda görüşürüz. Gündüzümüz sizinle, gecemiz sizinle. Bir entry okumuştum: Kolektif bilinçle barışı sağlayabiliriz. Kim bilir, belki de!


Yazarın Notu: Etik ihlallere girip canımı sıkmak istemediğim için siz sevgili okurlardan özür diliyorum. Belki daha sonra bu konuyu ele alabiliriz ya da siz yazıp bize gönderebilirsiniz. Başka bir dizi incelemesi isterseniz buyurunuz: Kırmızı Oda Dizi İnlemesi: Ağlayamamak. 


  1. Lisans eğitimi almış arkasından da tus sınavını kazanarak 4 yıl okumuş bir uzman psikiyatr , senaryoya göre danışanını sırf başı kapalı diye başka bir psikiyatr önünde çok çiğ bir konuşma malzemesi yapar mı sizce! Robert’te okumuş Amerika Avrupa gezmiş yalılarda büyümüş ama bütün bu muhteşem vizyona rağmen yine de bir devlet hastanesinde çalışmaya razı olur mu sizce böyle bir vizyon sahibi kişi! Yani doçent olmayı tercih etmemiş, kendi özel muayenehanesini açmamış Batı’da bir ülkede yerleşmemiş ve senaryoya göre bu kadar elit! sunulan Peri Hanım varoş olarak gördüğü insanlara adamış kendini….Ve yine senaryoya göre meslektaşı onu terapi ederken dönüştüremezken varoş kız saflığıyla ve zekasıyla bunu başarabilecek’ Hakikaten çok gerçekçi!!! Konuşmayan çocuk (gökten vahiy geldi herhalde!) sebebsiz takır takır konuşacak…Bak şu Allah’ın işine! Ayrıca dindar bir keko; Proustla,Adlerle, Yungla, Froydla, Hegelle haşır neşir olacak ama imanından da hiç bir şey kaybetmeyecek…Hem mutaassıp hem entelektüel olacak. meşaj: Dindarlar entelektüel ,aydındır.

    • Merhaba. Yazımın size ulaşmış olması beni mutlu etti. Zira sadece benim gibi düşünen insanlara ulaşması bir artı kazandırmaz bana. Sadece kendi mahallemde türkü söylemiş olurum. Yorumunuz için teşekkür eder iyi günler dilerim

    • Merhaba. Şevki Bey bir şeyi çok atlıyorsunuz; Peri aslında önyargılı ve ayrımcı şekilde davranmadı Meryem’e hiç bir zaman. Ancak kendi içinde yaşadığı ayrımcı ve önyargılı düşüncelerle mücadele etmeye çalıştı. Zaten O aldığı eğitim ve kazandığı vizyon ile bu düşüncelerin yanlış olduğunun farkında ve dışa vurmama gayreti içinde. Ayrıca her kesimden, düşünceden ne okumuşlar, elitler var ki yaptığı ayrımcılığın, önyargılarının farkında bile değil. Bunlar Türkiye gerçekleri maalesef… Meryem saflığı ve zekasıyla bir şey başarmıyor aslında, Peri’yi önyargılarıyla tekrar yüzleşmesine sebep oluyor. Peri kendi kendini dönüştürüyor yani. ‘Dindar keko’ ile başlayan eleştirileriniz ile aslında Peri karakterine ne kadar benzediğinizi açık ediyorsunuz bence. Ayrıcı iyi bir eğitim almış olmanız da muhtemel. İşte dizi de tam olarak bu sebeple başarılı. Sizin gibi bizim gibi insanları başarılı şekilde karakterleştirmiş. Dindarlar aydındır alt mesajını çıkarmanız da çok önyargılı olduğunuzu gösteriyor. Dindar olan imamın da aslında kendini tekrar eden, gelişime kapalı bir karakter (herkese aynı metaforu anlatması) olarak yansıtılmasını kaçırıyorsunuz…

  2. “BİR BAŞKADIR” KADININ KAFASININ İÇİ
    Bu yazı “Bir Başkadır” mini dizisi hakkındaki naçizane fikrimdir. Öncelikle emeği geçen herkesi ve bu yazıyı sonuna kadar okuyanları tebrik ediyorum.
    Genelde çok popüler olan kitapları da hemen okuyamam. Üzerinden ilgi çekilince okumak isterim ki başka fikirlerle taraflı okumayayım. Bu dizi için de benzer düşüncede olduğum için henüz izleyebildim.
    Oyunculuklar hakkında konuşmak haddim değil ancak yıllardır televizyon açmamış biri olarak fikrim harika bir kadro olduğudur. Ancak diyalogların gerçek hayata benzetilmek amaçlı kısıtlı tutulduğu ve dizinin haddinden fazla yavaş geçtiği kanaatindeyim. Bunun dışında her karakterin mimiksiz ve durağan bir oyunculuk izlemesi, bende gerçekçilikten ziyade “sanat yapıyorum ben” diye bağıran bir reji hissini uyandırdı.
    Diziyi izlerken meyve soyup, sosyal medyama bakma ihtiyacı hissettim. Hani tuvalete giderken dersiniz ya “durdurma yetişirim ben”. Öyle yani…
    Gelelim konusuna… (Evet, linç edilmeye hazırım!)
    Senaryo için Türkiye’nin fotoğrafını çekti dedikleri doğru. Senarist fotoğrafa almak istediği kadrajı ayarlamış (ki buna sonuna kadar saygı duyuyorum.). Yani Meryem karakteri elbet ülkemizde var. Hatta benim yardımcımın genç hali, o kadar yakından tanıdım izlerken.
    Abisi, Peri, Gülbin hepsi gerçek karakterler lafım yok.
    Ancak verilmek istenen alt metin vardır her sanat eserinde. En azından bence olmalı. Bu dizide birden fazla alt metin okudum ufacık aklımla. Ancak kalın iki çizgiyle çekilmiş olan biri vardı ki “Hey beyaz Türkler hepsi sizin yüzünüzden” diye bas bas bağırıyordu.
    Ayrıca her kesim için hassas nokta olarak düşünülen ancak aslında ezelden beri hassas nokta olmayan ama hem olması için uğraşılan “başörtüsü” konusunun hala işleniyor olması, bunu izleyince ilk defa izlemiş gibi tepki veren şak şakçıların susmayan sesleri beni diziden iyice uzaklaştırdı.
    Yani “tam tersi senaryo olsaydı bu kadar bütçe ile çekilebilir miydi?” sorusu beynimde zonkluyor.
    Yani Robert’te okumuş bir psikoloğun ailesi zengin olmasa Meryem hakkında böyle düşünmeyecek miydi? Belki evet belki hayır…
    Bu karakter, zengin ve mensup olduğu dinin gerekliliklerini yerine getiren isimsiz bir hayırseverin verdiği burs ile bu okulları okuyan ve Meryem hakkında böyle düşünen biri pekâlâ olabilirdi.
    Ve bu karakteri aşağılayan, hor gören ve dahi tiksinen diğer kişi, sonradan ekonomik olarak hatırı sayılır derecede rahatlamış başı kapalı bir kadın olabilir ve ancak bu karakter sayesinde iyileşebilirdi.
    Veya başı açık olan Gülbin karakteri aşiret tarafından öldürülebilirdi.
    Veya başı kapalı olan hocanın kızı, kapalı halde yaptıkları anlaşılınca kendi çevresi tarafından dışlanabilir ve dahi öldürülebilirdi.
    Veya başı açık olan… veya başı kapalı olan…
    Farkında mısınız, hep kadınlar üzerinden yürütülüyor halkın her yöne empoze edilmesi.
    Bırakın artık kadınların kafasının örtülmesini. İçine bakın içine…!
    “Bir Başkadır” kadının kafasının içi…

    • Merhaba Gaye Hanım. İncelemenizin yazıma ait bir yorumda yer almasından mutluluk duydum. Farklı açılardan pek çok kez incelemesi yazılabilecek bir dizi çünkü söz konusu olan. Ancak ben düşüncenizin aksine her prototipteki insanı o prototipe uymayan biçimde vererek önyargı kırma amacı taşıdığını düşünüyorum. Başörtülü genç bir yardımcı kadın pekala hazırcevap ve zeki olabilir. Biraz şiveli konuşan sakallı ve dindar bir erkek Jung okumayı seviyor olabilir. Kendini çok geliştirmiş, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek bir psikiyatrist içsel çatışmaları nedeniyle acı çekiyor olabilir. Bunun gibi ters köşe alt metinler okudum ben hep. Ama size kadının üzerinden toplumu bölme çabasının artık eskimesi gerektiği konusunda katılıyorum. Bir Başkadır kadın… Sevgilerimle.

    • Çok çok haklı buldum Gaye hanım… Ve özellikle erkek yazar ve yönetmenlerin bunu yapmasından rahatsız oluyorum.

  3. Öncelikle dizi 2019 yılında geçiyor ve devlet hastanesinde çalışan bir psikiyatr Peri, ömründe ikinci kez tesettürlü hasta bakıyor! Eğer bir devlet hastanesinden içeri girerseniz sayamayacağınız kadar çok tesettürlü kadın görüsünüz. Peri yaşında biri şu ana kadar birkaç yüz tane bu profilde kadın hasta almıştır. Dolayısıyla bu konuları çoktaaan aşmıştır. Alanınız olduğu için benden çok daha iyi bilirsiniz Selin hanım, çok gördüğünüz ve sürekli yaşadığınız durum sizin için ne kadar rahatsız edici de olsa alışılır, normalleşir, detaylar kaybolur.

    Bunun dizi için önemi var mı? Var. Gerçekçi olma ve ülkenin panaromasını / mozayiğini anlatma iddiasındaki bir işte bu çarpıtma kasti ve iyi niyet yoksunu geliyor bana. Peri profilinde bir psikiyatrın böyle bir “kötü” lüğü yapma ve sürdürüyor olma ihtimali neredeyse pratikte mümkün değilken (son 20 yılda belki 300-500 tane Meryem gibi hastası olmuştur dediğim gibi) bu karakter üzerinden laik kesime getirilen “seni sinsi ırkçı faşist!” yaftası dizinin tek cümleye dökülebilir önermesi çünkü. Bunu anlatacaksan illa, dizi ya mesela doksanlı yıllarda geçmeliydi ya da Peri uzmanlık yapmakta olan genç bir hekim olmalıydı ki bu kurmacanın bir samimiyeti olsun. Ha izleyen ve yorumlayan hiçkimse neredeyse buna takılmamış memlekette, bu da ayrıca ilginç. Siyasal islamcı “akademisler” mesela yere göğe sığdıramamış diziyi, youtubeda videolar havada uçuşuyor. Olumsuz eleştiri yapanlara hakaretler yağdırıyorla hatta.. Oysa, madem 2019’da geçiyor dizi, bir de likayatsiz bir şekilde üst kademe kadrolara otutulmuş tesettürlü kadın olmalıydı. O psikiyatristen sayıca yüzlerce kat daha fazla var bu kadınlar hayatın içinde. Başörtüsüz ve o yerleri gerçekten hak eden aynı sayıda kadını hayatın dışına iten bu kadınlara Berkun Oya’nın söyleyecek sözü yok muymuş? O zaman evet samimi ve yeni gerçekçi bir senaryo derdim. Meryem karakterini ve diyaloglarını çok beğendim, abisini oynayan oyuncuyu çok beğendim bunlar ayrı.

    • Merhaba Esin Hanım. Antitez niteliğindeki bu güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Ben Peri kısmında size maalesef katılmıyorum. Hangi meslekte olursa olsun yaşadığı topumu tanımamış, tanımlayamamış insanlar hala var. Ayrıca Peri’nin çaresizliği bize, bu ötekileştirmeden ne kadar rahatsız olduğunu da gösteriyor, yani özde bir kötü gösterme çabası yok. Liyakat olmadığı için yüksek yerlere gelen ve deyim yerindeyse para içinde yüzen insan örneği ise Gülbin’in ablası zaten. Gülbin okumuş, psikiyatrist bir terapist olmuş ancak ne iş yaptığını bilmediğimiz ablası ve eşi çok lüks araçlarda kürklerle geziyor. Ben Peri’nin zayıflığından kendi sosyal kimliği nedeniyle rahatsız olan herkesin, Gülbin’in ablasını yanlışlıkla görmezden geldiğini, Hoca’nın herkese aynı hikayeyi ve metaforu veriyor olmasındaki absürdlüğü ve cehaleti göz ardı ettiğini düşünüyorum. Bence gerçek bir Türkiye özetiydi. Herkes biraz bizdi. Tekrar teşekkür ederim, cevap vermesi çok keyifli bir yorumdu 🙂

  4. selamlar, bu ülkede elbette ve malesef sorunlar yaşanıyor. fakat diziyi her açıdan okumaya çalışmak gerekli mi? dizi her insanın yanılgıları, çatışmaları, üzüntüleri sevinçleri, mükemmel olduğunu vehmetmeleri, başkası ile ilgili yargıları ve bu yargıların aslında sadece kişinin kendi baktığı pencere ile sınırlı olduğunu gösteriyor. dizi insana dair. başka bir ülkede çekilse başka insan hikayeleri üzerinden yürürdü diye düşünüyorum. kürt abla-kardeş olmazdı da çiftçi-şehirli olurdu mesela. bence burada asıl anlatılan filmin orjinal ismi “ethos” da açık. toplumla şekillenmiş karakterler üzerinden insani davranışları anlatıyor. dizide kötü karakter yok, tecavüzcü hariç. onu da pişmanlğı ve yaptığının kötülüğünü idrak ettiği şekli ile görüyoruz. dizi benim gördüğüm kadarıyla farklılıklarla, çatışmalarla, yanılgılarla birlikte iyi insanlar olmayı gösteriyor.

    • Merhaba Elif Hanım. Yorumunuz benim için çok değerli ben de yazıda tam olarak bunu anlatmaya çalışıyordum. Bir Başkadır’ı benim için bir başka kılan bu düşüncelerdi. Teşekkürler.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

*