Psikojenik Kısırlık

Psikojenik (Açıklanamayan) Kısırlık

Psikanaliz

Başlamadan önce belirtmek isterim ki Psikojenik Kısırlık konusu kısa (!) bir blog yazısında aktarılamayacak kadar derin ve titizlikle ele alınması gereken bir konu. O yüzden yazıyı bir çözümleme yapma gayesiyle değil daha çok elimdeki kaynaklardan bir derleme yapma gayesiyle hazırladım, umarım bu alanda ülkemizde daha çok çalışma yapılır. Yazı boyunca ara ara değinilen olmayanın kaybı ve olmayana yani düşleme yas ayrıca ele alınabilir ama bunlardan önce psikojenik (Açıklanamayan) kısırlığı genel hatlarıyla anlamaya çalışalım.

Kısırlığa dair ilk psikojenik hipotezlerde genellikle birincil neden olarak duygusal ve psikosoyal süreçlerdeki sorunlarla, doyurulmayan bir çocuk arzusu ve kişilerin kendi kimliklerine dair bilinçdışı ödipal çatışmalarla ilişkili olduğu varsayılmıştır (Karaca & Ünsal, 2012). Çocuk, bilinçdışında iyi anneyi arayan kadın için tüm boşluğu ve kaybı ve yalnızlığı dolduran, kendi geçmişini tamir eden olarak görülmektedir ve kadın tüm kayıplığına ek olarak bunu da kaybettiğini hissetmektedir. Bahsedilen tüm bu dürtüsel durumlar sonucun semptom olarak kısırlıkla karşılaşılmaktadır (Tunaboylu İkiz, 2002).

Doğurgan olan kadınlar, partner değişiminde kısır kalabilir, partner değişmese bile hayatlarında bir dönemden sonra kısır olabilir. Ek olarak kısır tanısı almış bir kadın partner değişikliğinde hatta belli bir hayat döneminde doğurganlık kazanmış olabilir. Kısırlık, bir bakıma kayıplar girdabıdır ve kadın sürekliliğini koruyan bir çatışma halindedir. Adetle vücuttan giden yumurtalardır ve kadın her ay, bu gidiş ya da kayıp üzerinde kontrol sahibi değildir. Bir bakıma hiç var olmayanın yani bir çocuğun kaybını yaşanıyor. Bir işi tamamlayamama, başarısızlık, kadınlığın kaybı, ilişkilerin kaybı, aile ilişkilerinde bir üst statüye geçememe yani büyükannelik kaybı, emzirme deneyiminin kaybı gibi algılanabilir (Karaca & Ünsal, 2012). 

Marry Cassatt, Sleepy Baby, 1910

Psikojenik sebepli bir durumu bağlanma kuramıyla ilişkilendirilmezsek ayıp olur diyebilir miyiz? Sanırım diyebiliriz… Apfel ve Keylor (2002), 1951-1997 yılları arasında kısırlıkla ilişkili birtakım psikolojik faktörler öne sürüyor. Bu faktörler; kadın cinsiyeti ve gebe kalmak üzerine bilinçdışı düzeydeki çatışmalar, annesel ve kadınsı özdeşimin reddi, ailedeki erkek üyelere karşı suçluluk, babayla özdeşim, güvensiz bir bağlanma şeklinde tanımlanmış.

Araştırmacı bir ortamda güvende ve anlaşılmış hissetmeyen kişilerin kısır olabileceği düşünülüyor. Bazı insanlar için de daha dirençli bir engel söz konusu olabilmekte; partnerle olan ilişkide problem yaşamak ya da bireyselleşmemek gibi. Bazıları da nesli devam ettirme konusunda bir motivasyona sahip değiller ve bunu bloke etmek isterler. Bahsedilen bu üç tür hastanın kısırlıkları altında benzer nedenler yatar: Anneyle sağlıklı bir ayrışma olmaması, birine ihtiyaç duyma-ki ilk ihtiyaç duyulan annedir- ve füzyonel ilişki korkularına savunmacı olarak paranoid bir öfke, annelerine karşı örtük olarak besledikleri düşmanlığa savunma olarak geliştirilen bir korumacılık ve anneyi idealize etme olarak açıklanmıştır (Christie, 1994). Kısır kadınlar annelerini çok güçlü, yetkin anlatırken kadınsı özelliklerine girmedikleri gözlemlenmiş. Neden olan durumun da kısır kadınlarda anne imgesinin genellikle sadece üreme kapasitesine sahip kişi olarak algılanmasından ileri geldiğini söyleyebiliriz (Ermiş, 2019). 

Daha da psikanalitik bir bakış açısıyla yaklaşarak devam etmeye çalışalım ve kuramda kız çocuğunun seksüel gelişimindeki hangi noktaların kısırlığa neden olabileceğine bakalım. Freud’un kuramı kadını eksikli olarak ele alır. Burada bahsedilen eksiklik penise sahip olmayıştır. Ne var ki kadın hiçbir zaman da penise sahip olamayacaktır bu yüzden eksiklidir. Tüm bedeniyle bir fallus olma gayesindedir. Annenin de iğdiş edildiğini fark eden kız çocuk, ilk sevgi nesnesi olan anneden yüzünü babaya döner. Dolayısıyla nesne değişikliğine Oidipus değil, Oidipus’a nesne değişikliği yol açmaktadır. Artık penise sahip olma arzusunda olan çocuk, yine çocuksu bir evrede bu isteği çocuk sahibi olma arzusuna dönüştürür ve bu engellenirse nevrozu doğurur. Bu uğurda kadınların hayatlarını bir erkekle birleştirmesi de penise sahip olma gayesiyle ilişkilidir. Yetişkin kadın için erkek; penisin bir uzantısıdır ve penis yerine koyabileceği bir çocuk sahibi olabilmesi için gerekli bir araçtır (Faure-Pragier, 2003).

Faure-Pragier kadının eksikliğinin ızdırabından kurtulma arzusunu erkeğe katlanmak olarak tanımlamış. Babayla ilgili oluşturulan bu -araç, katlanmak zorunda olunan- tasarımlar, babanın yasa koyucu olarak algılanması yerine değersizleştirilmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla bu hastalardan cinsel organlarında dair değersizleştirme eğilimi görülebilmektedir.

Kısırlık ve psikanaliz
Becky Kolsrud, Three Women, 2017

Kadın hastalarda bu ödipal süreçlerin yanlış oturması, süperegonun zayıf kalmasına, onun yerine yargılayıcı bir benlik idealinin oluşmasına sebep olmaktadır (Faure-Pragier, 2003). Çocuk sahibi olmanın “bile” eksiklikle olan savaşta bir silah olduğu fikri oldukça çarpıcı. Eylemlerimizin bize dönüklüğü konusunda tekrar tekrar düşündürtüyor. Ayrıca söylemeden edemeyeceğim; kuramın “kutsal annelik” kavramına vurduğu darbe hoşuma gitmiyor değil.

Kısır kadınlarda eksik olan şey çocuk sahibi olma arzusunun eksikliği değildir. Bu arzu, onları kendisini eksikli doğurduğunu düşündüğü anneden uzaklaştırıp yüzlerini babaya dönmelerine hizmet etmemektedir. Kızlarından başka hiç kimseye yatırım yapmayan anneden özerk olma istekleriyle ilişkilidir. Dolayısıyla bu kadınlarda eksik olan şey penis hasedi de değildir. Sadece bu noktada penis hasedi kadınsılığa yol açan bir konumda olmamaktadır. Aksine, kadınsılığın reddine neden olmaktadır. Çünkü bu kadınlarda penise sahip olmak fallik dönemi işaret etmemektedir. Bunun nedeni ise kadın hastalar fallik unsurlarını anneye atfetmektedir (Faure-Pragier, 2009). Ödipalin yapılandırıcı tarafından uzak kalan kadın hastaların, yine bu döneme özgü süreçleri beklendik şekilde yaşamamalarının ve çocuk sahibi olma arzularına dair bakışlarının bedenin gebe kalma mekanizmalarını ketlediği düşünülebilir. 

Kadın hem annenin hoşuna gitmek hem de anneden tamamen kopabilmek için çocuk sahibi olma arzusu içindedir. Kısır kadınlarla çalışan yeni dönem psikanalistler; kadın hastaların, bir kadın, bir sevgili olacak anneyle özdeşleşemedikleri için, kız olmaya son vermek istemediklerini ve bu uğurda anne olmayı istediklerini; ancak başarısız olduklarını çünkü bilinçdışındaki düşmanlıklarını çocuğa yansıttıklarını düşünmektedirler. Psikanalize gelen kısır kadın hastalarda ruhsallıklarına dair işleyişlere kayıtsız olmaları nedeniyle onlar için ön planda olan eylemselliktir. Psikolojik duyuştan yoksun bir akta geçişin sonucunda yine bir kayıp yaşamaları yukarda bahsettiğim girdabı besliyor desek yanlış olmaz. Dolayısıyla çocuk sahibi olma arzularını doyurabilmek için zorlu ve acılı tedavi yöntemlerini kabul edildiğini görebiliriz. Anneleriyle olan ilk ilişkilenmelerinde bir aşk nesnesiyle düş kırıklığı yaşayan özne konumunda olmuşlardır. Anneyi hoşnut etmek için çıkılan bu yolda aslında bilinçdışında onları yok etmekle tehdit etmektedir (Faure-Pragier, 2003).

Bazen sorularla düşünmek bana daha anlamlı geliyor:


Bilinçdışının savurduğu tehdit hangi anneye ulaşıyor? Bilinçdışından savrulan bedene nasıl isabet eder?


Bu konuda yapılmış güzel bir çalışmaya göz atarak kısır kadınların semptomlarını nasıl konuşturduklarını inceleyelim. Otuz tanımlanamayan kısırlık tanısı alan kadınlarla yapılan çalışmada psikanalitik görüşme sonuçlarında kendi annelerinden otoriter ve düşkün olarak bahsettikleri belirtilmiştir. Bu kadınların tarifledikleri annelerin ortak noktaları; ruhsallıklarıyla ilgili olmadıkları, endişeli ve merak eden bir tür histerik yapılanmaya sahip oldukları, bir kısmının da psikosomatik yakınmaları olduğu, karşılıklı paylaşımlarının çok kısıtlı olduğu, ellerinden her iş geldiği ve birden fazla çocukla baş edebilecek kadar güçlü oldukları olmuştur. Ek olarak annelerinden; daima idare eden, fiziksel ağrılarından sıkça yakınan, bakıma ve ilgiye muhtaç ama bir o kadar güçlü, kendi eksikliklerini kızlarıyla doldurmaya çalışan, eşleriyle ilişkileri zayıf olan, hem kızlarını çok destekleyen hem de bir o kadar uzak duran, kızları için özdeşim nesnesi olamayan kişiler olarak bahsetmiştir.

Çalışmaya katılan kadınların kendi anneleriyle ilgili aktardıklarından yola çıkarak, annelerinin yoğun şekilde penis hasedi yaşadığı düşünülmüş. Tümgüçlü annenin isteklerine boyun eğen bu kadınların annelerinden, anneliğe dair aktarım alamadıkları için narsisistik eksiklik yaşadıkları belirtilmiştir. Babalarının fiziksel olarak etraflarında pek bulunmadıklarını, kendilerine çok zaman ayırmadıklarını belirtseler de yine de babalarına düşkün oldukları yönünde olumlu aktarımlar yapıldığı belirtilmiş, bu kadınların babalarına ödipal bir aşkla bağlı oldukları düşünülmüştür. Rorscach uygulamalarında bu kadınların regresif figürler görmeleri de bu ödipal aşkı destekler nitelikte olmuştur. Çalışmaya katılan kadınlar kendi anneliklerini ise eşleriyle ve çocuklarıyla oldukça yakın ve ilgili olan, annelerinden daha iyi bir anne olan şeklinde idealize ederek tanımlamışlardır. Bu idealize edilen annelik tasarımının aslında kendi annelerinin yetersizliğine dikkat çekmek için yapıldığı düşünülmüştür (Erdem Atak, 2009).

Psikolojik Kısırlık
Antigone Tasviri

Tüm bu bilgiler ışığında, toplumsal düzende var olan güçlü “kadın-anne” ilişkisinden farklı olarak kadınların kendi annelerinden alamadıkları, kadınlığa dair tüm gerekli özdeşimlerin sonucunda tam bir “kadınlığa” sahip olamadıkları düşünülebilir. Burada toplumsal söylem ile hakikat arasındaki fark şudur; kadın anne olamadığı için değil gerekli özdeşimleri kuramadığı için tam bir kadın değildir. Kadın ve kadınsı ayrımını yaparak bakmak faydalı olacaktır. Kısırlık tanısı almış kadınlar nihai kurtuluşunu çocuk sahibi olmak olarak gördüğü sürece aynı ruhsal girdabın içinde savrulmaya devam edebilirler. Umuyorum ki derlediğim bilgiler bu konudaki farkındalığın artmasının ve bu kadınlara psikoterapi ve psikanaliz desteği sunulmasının gerekliliğini ve önemini aktarabilmiştir.


Kaynakça

Abrevaya, E. (2009). Psikanaliz Yazıları. Bağlam.

Apfel, R., & Keylor, R. (2002). Psychoanalysis and infertility: Myths. International Journal of Psychoanalysis, 85-103.

Christie, G. (1994). The Psychogenic Factor in Infertility. Australian and New Zealand Journal of Psychiatry, 378-390.

Erdem Atak, R. İ. (2009). Açıklanamayan İnfertilitede Kadınlık ve Anne-Kız İlişkisinde Anneliğin İletimi. http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/45190.pdf adresinden alındı

Ermiş, E. N. (2019). Psikolojide Metinler Ders Notları.

Ermiş, E. N. (2019). Cinsiyet Psikolojisi Ders Notları.

Faure-Pragier, S. (2009). Kadında Çocuk İsteği Yalnızca Eksik Olan Penisin Bir İkamesi midir? E. Abrevaya (Dü.) içinde, Psikanaliz Yazıları Özne Olarak Anne. İstanbul: Bağlam.

Faure-Pragier, S. (2003). Kadın Cinselliği ve Çocuk Sahibi Olma Arzusu. B. Habip içinde, Kadınlık, Yeniden (s. 79-108). İstanbul: İthaki.

Karaca, A., & Ünsal, G. (2012). İnfertilitenin Kadın Ruh Sağlığı Üzerine Etkileri ve Psikiyatri Hemşiresinin Rolü. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 81.

Tunaboylu İkiz, T. (2002). İmkansız Annelik. Psikanaliz Yazıları. İstanbul: Bağlam.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

*