boş zaman

Boş Zaman Can Sıkıntısı: Değirmen Beyinler

Psikoloji/Toplumsal

Merhaba sevgili okur. Bugün sizlere boş zaman can sıkıntısı ve olası zararlarından bahsedeceğim. Öncelikle bu konuya neden değindiğimi açıklayayım. Havanın parçalı bulutlu olduğu, güneşin içimizi ısıttığı ancak kavuracak kadar rahatsız etmediği güzel bir hafta sonu arkadaşımla kordonda oturuyorduk. Henüz hafta sonu yasaklarının olmadığı günlerdendi. Deniz manzarası karşısında koyu bir sohbete daldık. Laf lafı açarken sevgili dostum bana şöyle bir cümle kurdu: “İnsan beyni değirmen taşına benzer, içine yeni bir şey atmazsan kendi kendini öğütür durur.” Bu söz İbn-i Haldun’un sözüymüş.

O kadar hoşuma gitti ki üzerine düşünmek için kendime fırsat yarattım. Hayatın her alanında psikoloji var olduğu için bağlantı kurmak zor olmadı. Ben de sizlerle yeni bir yazı paylaşma fırsatı buldum. Dilerseniz başlayalım.

Küreselleşen dünyayla birlikte hayat koşuşturmacamız da arttı. Her sektörde rekabet söz konusu. Bu rekabetin ortasında kendimize bir yer edinmek için sürekli kendimizi geliştirmemiz, belli nitelikleri karşılamak için çabalamamız lazım. Bu da haliyle yorucu bir tempo yaratıyor. Bu kadar yorulurken dinlenmek için zaman yaratmaya ihtiyaç duyuyoruz. Ancak her ne kadar zaman zaman dinlenme ihtiyacı duysak da fazla boş kalmayı da sevmiyoruz, değil mi?

Boş Zaman Kavramına Başka Bir Bakış: Boş Zaman Can Sıkıntısı

Literatürde boş zaman bireyin bütün güçlüklerinden sıyrıldığı ve kendi iradesiyle seçtiği bir aktiviteyle uğraştığı zaman şeklinde tanımlanır. Bu tanımda vurgulandığı üzere; boş zaman kendi irademiz ile oluşturduğumuz vakittir. Bu vakitte de gönlümüzce zaman geçiririz. Evde boş vakit değerlendirirken kimimiz yatağında keyif yapar, kimimiz kitap okur, kimimiz bilgisayarda oyun oynar… Böylelikle kendimizi sorumluluklarımızdan kısıtlı süre için soyutlamış oluruz ve keyif almamıza odaklanırız. Tekrar sorumluluklarımıza dönerken kendimizi dinlenmiş ve canlı hissederiz.

Eğer kendi irademiz dışında zamanımız boş geçmeye başlarsa ve biz onu doldurmakta zorlandığımızı hissedersek; o zaman dinlenmişlik, yenilenmişlik hissini deneyimleyemeyiz. Geçirdiğimiz zaman işlevsel olmaktan çıkar, psikolojik sıkıntılara yol açabilir. Bu durum bizi yeni bir kavrama götürüyor: Boş zaman can sıkıntısı. Boş zamanın fazla olması, bu zamanda gerçekleştirilecek etkinliklerin yeterli olmaması ya da gerçekleştirilen etkinliklerin tatmin ediciliğinin düşük olması boş zaman can sıkıntısı olarak isimlendirilmektedir. Bu kavram bir yerden tanıdık geldi mi? Zihninizde pandemi ve zorunlu karantina canlandı mı? Maalesef; Covid-19’un yaşamlarımıza getirdiği olumsuz durumlardan birisi de boş zaman can sıkıntısı.

Boş Zaman Can Sıkıntısı ve Olumsuz Yanları

Boş zaman can sıkıntısı ile psikolojik rahatsızlıklar arasında bir ilişki vardır. Peki boş zaman can sıkıntısı neden psikolojik rahatsızlıklara yol açıyor? Sebeplerden birisi, zihnimizin sürekli işlevsiz düşüncelerle uğraşmaya başlaması. Bir düşünün; yoğun olduğunuz bir günde zihniniz yapacaklarınız ile mi meşgul oluyor yoksa sizi sıkıntıya sokan düşüncelerle mi? Sanırım cevabınız; yapacaklarınız. Boş olduğumuz zaman miktarı arttıkça ve biz onu dolduramamaya başladıkça zihnimizin “uçuşması” artmaya başlar. Zihnimizin olduğumuz “an”dan ayrılıp, geçmişe veya geleceğe kaydığını görebiliriz.

Aslında zihnimizin bir miktar uçuşması, hayatta kalmamız için gereklidir. Geçmişi düşünmek eski hatalarımızdan ders almamızı, bir daha onları yapmamaya çalışmamızı; aynı zamanda anılarımızı unutmamızı sağlar. Geleceği düşünmek ise planlar yapmamızı, hedefler koymamızı ve o planlar için motivasyona sahip olmamızı sağlar. Ancak zihnimizin sürekli geçmişte veya gelecekte olması sıkıntı yaratır. Depresyona, kaygıya veya takıntılara sebebiyet verebilir. Bunlara kısaca bir göz atalım.

Fazla Boş Zamanın Psikolojik Etkileri

Depresyona bilişsel bir bakış açısıyla bakarsak; kişinin zihni bilişsel üçlü ile meşguldür. Bilişsel üçlü, kişinin kendisi, geleceği ve dünya ile ilgili olumsuz düşüncelere sahip olması anlamına gelir. Kişi kendisini suçlar veya ne kadar değersiz olduğunu tekrar tekrar düşünür. Hiçbir zaman depresyondan çıkamayacağına inanabilir. Diğer insanların kötü kalpli olduğunu, onlardan zarar göreceğini veya kendisini anlamadıklarını düşünebilir. Kişinin zihninin sürekli olumsuz düşüncelerle meşgul olması, tekrar tekrar aynı şeyler düşünmesi “ruminasyon” kavramına karşılık gelir. Ruminasyon, bir bakıma “zihinsel geviş getirme”dir. Yani bir şeyleri tekrar tekrar düşünme.

Şimdi de kaygıya bakalım. Clark, kaygının bilişsel modelini oluşturmuş kişidir. Clark’ın bilişsel kaygı modeline göre; kişi içsel veya dışarıda olan bir durumu “tehdit” olarak yorumlar. Bu yorumlama biçimi, kişide kaygı yaratır. Kişi kaygılandığı zaman bu sefer de kaygısı hakkında yanlış yorumlamalarda bulunmaya başlar, yorumları daha çok kaygıya yol açar. Böylece kişi kısır döngüye girer.

Son olarak takıntıya bakalım. Takıntı, DSM-5’deki ismiyle “obsesif-kompulsif bozukluk”, kişinin aklına istemsiz düşüncelerin gelmesi ve bu düşüncelere direnme çabalarıyla karakterizedir. Kişi direndikçe, düşünceler daha fazla akla gelmeye başlar. Kişinin aklına gelen istemsiz düşüncelere “obsesyon” denir. Burada da kişi direndikçe ve düşünceler geri döndükçe bir kısır döngüye hapsolur.

Değirmen Beyinler

Şimdi bütün bunlara İbn-i Haldun’un sözü çerçevesinden bakalım. “İnsan beyni değirmen taşına benzer, içine yeni bir şey atmazsan kendi kendini öğütür durur.” Burada değirmenin içine atılanları zihinsel imgelerimiz ve düşüncelerimiz olarak düşünebiliriz. Eğer bizim zihnimiz işlevsel bir noktada kalmazsa, o zaman içine yeni bir şey katamayız. İçeride kalan ruminasyonlar, obsesyonlar, olumsuz düşünceler ile zihin “kendi kendini öğütmeye” başlar.

Aslında insan beyni tıpkı bir değirmen misali.

Editörün Notu: Yazarın diğer yazısından devam etmek istersen Superliminal Oyunu ve Bakış Açımızı Değiştirebilmek adlı yazısını şiddetle tavsiye ederim.


Bu yazılı içerik Psikoloji Arşiv Yayın İlkeleri ‘ne uygun şekilde yeniden düzenlenmiştir.

Editör: Selin Cennet Türker

Görsel-Tasarım: Taner Türker


Kaynaklar
Atalay, Z. (2019). Bilinçli Farkındalık: Farkındalıkla Anda Kalabilme Sanatı. İnkılap Yayınevi: İstanbul.
Beck, J. S. (2011). Cognitive Behavior Therapy: Basics and Beyond. The Guilford Press: New York.
Clark, D. M. (1986). A cognitive approach to panic. Behaviour Research and Therapy, 24(4), 461470.
Iso-ahola, S. & Weissinger, E. (1990). Perceptions of boredom in leisure: conceptualization, reliability and validity of the leisure boredom scale. Journal of Leisure Research, 22, 1-17.
Phillips, A., (1993). On kissing, tickling, and being bored: psychoanalytic essays on the unexamined life. Cambridge: Harvard University Press.
Tezcan, M. (1982). Sosyolojik açıdan boş zamanların değerlendirilmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, 11(1), 165-179.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

*